* Fehmi Koru
Türkiye ile Mısır arasında sağlam ilişkiler bulunmasını, iki ülkenin pek çok alanda işbirliğine gitmesini sağlayacak anlaşmalar imzalanmasını kim istemez?
Dün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Mısır’ın başkenti Kahire’deydi; Devlet Başkanı Abdülfettah el-Sisi tarafından havalimanında karşılandı ve ülkeler arasında değişik alanlarda işbirliğini güçlendirecek anlaşmalar imzalandı.
İki ülkenin cumhurbaşkanları, yeni oluşturulan ‘Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin iki yılda bir dönüşümlü olarak ülkelerinde yapılacak toplantılarında eş-başkanlığı üstlenecekler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı konuşmada, yanında bulunan Mısır Cumhurbaşkanı el-Sisi için “Değerli kardeşim” sıfatını kullandı.
Acaba bu görüntüden kimler üzüntü duymuştur?
Üzüntü duyanların bizim ülkemizde az olduğunu sanıyorum; şaşıranlar ise herhalde pek çoktur.
Son 12 yılı, ülkemizin yönetiminde yer alan siyasi elitlerin, Mısır ve özellikle de dün kendisinden “Değerli kardeşim” sıfatıyla söz edilen Mısır devlet başkanı hakkında ağza alınmayacak sıfatlarla andıkları hala kulaklarımızda.
Çok yakın zamanlara kadar…
Başlangıçta haklı eleştiriler söz konusuydu. Mısır’da demokratik yöntemle seçilmiş bir iktidarı, hükümette bakan olarak bulunan Gen. el-Sisi bir darbeyle yerinden etmiş, seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi ve siyasi kadrosunu hapse göndermişti.
Darbelerden çok çekmiş bir ülkenin yönetiminin Mısır’daki darbeye karşı çıkması doğaldı.
Eleştiriler orada kalmadı, her geçen gün, ay ve yıl ile biraz daha koyulaşarak devam etti.
Mısır’la bütün ipler koparıldı.
Böyle bir politikadan ne umulduğunu bilmek zor, ancak umulanın gerçekleşmediği bugün ortaya çıkan tablodan anlaşılabiliyor.
Ortadoğu’yu biraz tanıyanlar, bu bölge ülkeleri arasında en önemlisinin Mısır olduğunu bilirler. Tarihi açıdan da, Türkiye’nin bölgede en iyi anlaşabileceği -ve çoğu zaman anlaştığı- ülke de Mısır’dır.
Mısır olmaksızın ne savaş olabilir bu bölgede ne de barış…
Rejimler arasında ciddi farklılıklar yaşandığı dönemlerde de, Mısır’da yönetimde bulunanların, Türkiye’nin izlediği politikalara bakarak kendilerine yön belirledikleri görülmüştür.
28 Şubat’a doğru gidilen süreçte, askerlerin zorlamasıyla, hükümetin İsrail ile askeri eğitim konusuyla sınırlı bir anlaşma imzalaması gündeme geldiğinde, Mısır yönetimi, Ankara’ya derhal dışişleri bakanını göndermiş, ardından da bizzat devlet başkanı ülkemize gelerek yapılmak isteneni anlamaya çalışmışlardı.
Mısır yıllar önce İsrail ile anlaşma imzalayan ilk Arap ülkesi olduğu halde…
Bunu, o günlerdeki Mısır büyükelçisinin, ülkesi dışişleri bakanı Amr Musa Ankara’ya geldiğinde kendisiyle görüşmemi sağladığı, Devlet başkanı Hüsnü Mübarek’in gelişi sonrasında da bilgilendirdiği için yakından biliyorum.
Mısır dışişleri bakanı, “Türkiye İsrail ile anlaşma imzalayacak diye telaşlanmış görünüyorsunuz, iyi ama, İsrail ile yıllar önce anlaşan ülke değil misiniz?” soruma, “Biz onlarla savaşmayacağımıza dair anlaştık, sizin ise İsrail ile geniş kapsamlı bir anlaşma imzalamanızdan söz ediliyor” cevabını vermişti.
Necmettin Erbakan’ın başbakan olarak çıktığı Ortadoğu gezisinde uğradığı Kahire’de, beklendiğinden daha iyi karşılandığını da hatırlıyorum (1996).
[Amr Musa, birkaç yıl önce anılarını Arapça olarak yayımladı. ‘Kitabiyye’ adını taşıyan kitapta Mübarek’in Ankara temaslarında konuşulanlar ve yaşananlar ayrıntılarıyla anlatılıyor.]
Önemini iyi bilecek kadar stratejik değerlendirme yapabildiği için, İsrail, Filistin sorununu savaşsız ve çıkarına uygun zeminde çözme arayışı içerisine girdiğinde, kendisine muhatap olarak Mısır’ı seçmiş ve ilk ayrı barış mutabakatı için Enver Sedat’ı iknaya çalışmıştı. ABD’nin davetiyle Camp David’te yapılan Begin-Arafat görüşmesi sonunda imzalanan sözleşme Filistin sorununu bir başka platforma taşımıştı (1978).
[O yılın Nobel barış ödülü Menahem Begin ile Enver Sedat’a verilmişti.]
Türkiye Mısır’ı karşısına aldığı 12 yıl boyunca, bölgesel sorunlarla karşı karşıya kaldığında yanında bulmak isteyeceği en önemli stratejik ortağından mahrum kalmış oldu.
Yine de sonunda doğru olana ulaşıldı ya, bu önemli.
Mısır’la ilgili eski söylemi kalıcı sandıkları için, şimdi benimsenen yeni politikayı kavramakta zorlanacaklar, bu yeni adımı bir yandan öbür yana savrulmak olarak görüp şaşıracaklar herhalde olacaktır.
* Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.